TBMM Genel Kurulu “Akbelen” Gündemi ile Olağanüstü Toplandı.
İYİ Parti Muğla Milletvekili Metin Ergun, CHP’nin çağrısı üzerine Akbelen’deki ağaç kesimiyle ilgili muhteşem bir şekilde toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda; ” türkiye Türkiye’nin enerji politikalarını kökten değiştirmesi, kaynakların aktif kullanımı ve sürdürülebilir prosedürlerle enerji üretimini sağlaması elzemdir. Daha fazla zaman kaybetmeden bazı adımların atılması gerekiyor. Küresel Ayak İzi Ağı, 2023 yılında dünyanın doğal kaynaklarını tüketme hızımızın 2 Ağustos prestijiyle sınırı aştığını duyurdu. Bu da bir yıl boyunca kullanılabilecek doğal kaynakları tamamen tükettiğimiz anlamına geliyor. Global Footprint Network’ün raporuna göre; Türkiye ise yıllık doğal kaynaklarını 22 Haziran itibariyle, yani yılın ilk 6 ayında tüketti.
TBMM Genel Kurulu bugün CHP’nin talebi üzerine Akbelen’deki ağaçların kesilmesi gündemiyle olağanüstü toplandı. AKP ve MHP’li milletvekilleri, vergi artış ve zamlarının görüşüldüğü olağanüstü toplantıda olduğu gibi yeterli toplantı sayısına ulaşıldığının belirlenmesinin ardından TBMM Genel Kurul Salonu’na girdi.
İYİ Parti Muğla Milletvekili Metin Ergün şu değerlendirmelerde bulundu:
“ARADIĞIMIZ VE İTİRAZIMIZ KAYNAKLARIMIZI BİRBİRİMİZE ZARAR VERMEDEN DEĞERLENDİRMEK VE GELECEK NESİLLERE KORUMAKTIR”
“Akbelen bölgesinde çalışma 4 yıldır devam eden bir süreç oldu. Bölgede yeniden çam ağaçları kesildi, yönetmelik değişikliği ile zeytin kanunu delindi, zeytin ağaçları kesildi. Dava açtık. Mart 2022’de Anayasa’ya ve kanunlara aykırı olan bu yönetmelik değişikliğinin iptali ve yürütmesinin durdurulması talebimizle, Talebimiz Danıştay kararı doğrultusunda Yönetmelik değişikliğinin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiş ve bu karar Danıştay tarafından onaylandı.Dava süreci devam ediyor.Son olarak 24 Temmuz’da Akbelen Ormanı’ndaki çam ağaçlarının kesim süreci hızlandırıldı.Halkın yoğun tepkisi ve itirazları dikkate alınmadı.Bizim de bir bakış açımız var. yer altı kaynaklarımızı ülkemizin zenginliği olarak gören ve onları savunmamız gerektiğine inanan. Bizim arayış ve itirazımız, kaynaklarımızı birbirimize zarar vermeden değerlendirmek ve koruyarak gelecek nesillere aktarmaktır.
24 Temmuz Pazartesi günü saat 05.00 prestijiyle Akbelen Ormanı’nda kömür sahasının genişletilmesi için ağaç kesimi başlatıldı ve binlerce ağaç kesildi. Ne yazık ki bu genişleme sürecinde ekolojik istikrarın bozulması göz ardı edilerek binlerce ağaç kesildi. 2021 yılındaki büyük orman yangınlarında kaybettiğimiz onbinlerce ağacın ardından bu şekilde bir ağaç katliamı yapmak için hiçbir makul sebep yok. vahşi madencilik yolları ve fosil kaynaklara dayalı elektrik üretimi; Bugün Akbelen’de yaşananlar, tercihlerden kaynaklanan kronik bir sorunun devamıdır. Bu soru, özellikle korunması gereken alanlar olmak üzere doğadan ve doğal kaynaklarımızdan fedakarlık uğruna belirli kesimlere fayda sağlama konusundaki bitmez tükenmez ısrarın bir yansımasıdır. Aynı zamanda vahşi madencilik faaliyetleri ile kömüre dayalı enerji üretiminden vazgeçilmemesinin bir sonucudur.
“MUĞLA’DAKİ ELEKTRİK SANTRALİ SİSTEMLERİ KESİNLİKLE MEVZUATA UYGUN DEĞİL, SÜREKSİZ FAALİYET BELGELERİYLE ÇALIŞMAKTADIR”
Türkiye’nin enerji üretiminde kömüre bağımlılığı devam ediyor. Böylece; Enerji Bakanlığı verilerine göre 2022 yılında elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 35’i kömürden sağlandı. 2023 Haziran sonu itibarıyla kurulu enerji gücümüzün yaklaşık yüzde 21’i kömüre dayalı tesislerden oluşuyor. Son yıllarda artan kuraklıklar ve artan doğal gaz fiyatları nedeniyle devletin kömürden elektrik üretme eğilimi artıyor. Hal böyle olunca da Türkiye’nin sera gazı emisyonları 1990’dan 2020’ye kadar geçen 30 yılda yaklaşık 2,5 kat arttı. Kömür yakıtlı termik santrallere bağımlı olunması nedeniyle, büyük şehirlerde ve sanayileşmiş bölgelerde hava kalitesi belirlenen kriterlerin oldukça altında kaldı. Dünya Sağlık Örgütü tarafından.
Akbelen Ormanı’ndaki ağaçların kesilmesine neden olan Yeniköy Termik Santrali 1986 yılında işletmeye alınmıştır. Kemerköy Termik Santrali 1994 yılında devreye alınmıştır. 2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santralinin elektrik verdiği hesaplanmıştır. santralleri 1992-2017 yılları arasında atmosfere yaklaşık 360 milyon ton karbondioksit saldı. Bu santrallerin 2043 yılına kadar işletilmesi durumunda atmosfere yaklaşık 300 milyon ton karbondioksit salacağı varsayılıyor. Bilindiği üzere; Termik santrallerin doğal ömrü 30-35 yıldır. Bu santrallerin ikisi de doğal yaşamlarını doldurmak üzere. Kamuoyu tarafından bilindiği üzere Muğla’daki santraller, sistemleri mevzuata uygun olmamasına ve kirlilik limitinin üzerinde olmasına rağmen kesintili faaliyet belgesi ile işletilmektedir.
“KÖMÜR MADENCİLİĞİ DOĞADA EKOLOJİK BİR TAHRİBA YOL AÇIYOR”
Türkiye, doğaya ve insanlığa kalıcı zarar vermemek için çevreye ve doğaya zarar veren enerji kaynaklarından fosil yakıtlara dayalı elektrik üretim anlayışından çok geç olmadan vazgeçmeyi gündemine almalıdır. Hükümet, fosil yakıtlara dayalı güç elde etme konusunda ısrar etmeye devam ediyor. Bu tamamen bir güç seçimidir. Ancak bu seçim doğaya, insanımıza, çevreye zarar veren, gelecek nesillere daha kötü bir miras bırakmamıza neden olacak kötü bir seçimdir. Ancak Türkiye ihtiyacı olan enerjiyi doğaya zarar vermeyen çok çeşitli kaynaklardan temin edebilir. Ne yapalım; Enterkonnekte sistem de bu doğrultuda revize edilmiştir. Kömürden elektrik üreten termik santraller ve kömüre bağımlılık bugün dünyanın en çok tartışılan konuları arasında yer alıyor. Sebebi; Kömüre dayalı elektrik üretimi, elde edilme şekli ve çevreye verdiği zarar açısından çağdaş sistemlerin gerisinde kalmaktadır. Kömür madenciliği ne yazık ki doğal olarak ekolojik yıkıma neden oluyor.
Kömür tüketen termik santraller hem doğaya hem de insan sağlığına telafisi mümkün olmayan zararlar vermektedir. Bu olumsuzlukların başında hava kirliliği geliyor. Uzmanlar, termik santrallerin çevresindeki 90 kilometrelik bölgede yılda hektara 50 kilogram kükürt dioksit eşdeğerinin çökeldiğini belirtiyor. Bu asit kirliliği de bölgedeki ormanları yok etmekte, zeytin ve benzeri ağaçların çiçeklerini yakarak verimlerini düşürmektedir. Yatağan ve Milas ilçeleri bu asit yağışlarından ve hava kirliliğinden büyük ölçüde etkilendi. Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği sınır değerin kat kat üzerinde olan hava kirliliği, bölge halkının sağlığı ve yaşamı için büyük tehdit oluşturuyor.
“TERMİK SANTRALLER BÖLGENİN SOSYO-EKONOMİK YAPISINI DERİNDEN ETKİLİYOR”
Kömüre dayalı elektrik üretimi sonucunda Türkiye’nin yıllık olarak atmosfere saldığı karbondioksitin yaklaşık yüzde 15’i sadece Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinden kaynaklanmaktadır. Muğla’nın karbon ayak izinin yani toplam sera gazı emisyonunun sadece yüzde 65’i Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinden geliyor. Türkiye’de sağlık harcamalarının yüzde 27’si termik santrallerin neden olduğu hava kirliliği nedeniyle gelişen sağlık sorunlarına harcanıyor. Termik santrallerin bulunduğu her bölgede olduğu gibi Yeniköy, Kemerköy ve Yatağan termik santrallerinin yarattığı hava kirliliği nedeniyle bölgede binlerce vatandaşımızın olumsuz etkilendiği gözlemleniyor.
Termik santraller bölgenin sosyo-ekonomik yapısını da derinden etkilemektedir. Birçok köyün taşınması gerekiyordu. Kapasite artırımı, santrallerin ömrünün uzatılması ve tüm maden ruhsat sahalarının işletmeye alınması planlarının hayata geçmesi durumunda bölgede binlerce vatandaşımız doğrudan veya dolaylı olarak yerinden edilmiş olacaktır. Fosil kaynaklara dayalı elektrik üretiminin yarattığı bir diğer dezavantaj da tarımsal üretime verdiği kayıptır. Santrallerden çıkan kül meyve ve sebzeleri kaplar, bitkileri zehirler ve kurutur. Termik santrallerin yarattığı hava kirliliği asit yağmurlarına neden olur. Asit yağmurları ayrıca toprağı istikrarsızlaştırır ve tarımsal verimliliği azaltır. Santral bacalarından çıkan zehirli tozlar ve asitler bitki örtüsüne zarar verdiği gibi tarımsal besinler de gıda yoluyla insan sağlığına zarar vermektedir.
“YATAĞAN’DAKİ ELEKTRİK SANTRALİ, BİR YILDA 45.000 NÜFUSU OLAN YATAĞAN İLÇEMİZİN 7 ½ KATINDAN FAZLA SU TÜKETİYOR”
Termik santrallerden kaynaklanan bir diğer dezavantaj ise bu santrallerin çok önemli boyutlara ulaşan su tüketimleridir. Yatağan’daki santral, 45 bin nüfuslu Yatağan ilçemizin yılda 7 buçuk katından fazla su tüketiyor. Aynı şekilde Yeniköy’deki santralin su tüketimi Milas ilçemizin yıllık kentsel su tüketiminin 2,5 katına yakın. TEMA Vakfı’nın bir raporuna göre; Muğla’nın toplam yüzölçümünün yüzde 59’u maden ruhsatlıdır. Orman alanlarının yüzde 65’i maden ruhsatlıdır. Uluslararası savunma kriterlerine göre belirlenen az sayıda flora ve faunaya sahip dünya çapında değerli ekosistemler bu alanlarda bulunmaktadır. Muğla’daki tarım arazilerinin yüzde 48’i maden ruhsatlıdır. Bu tarım alanlarının önemli bir kısmı özel kanunla koruma altına alınan zeytinliklerden oluşmaktadır.
Türkiye’nin en eski karaçam ormanı ve eşsiz yaban hayatı ile mutlak koruma statüsüne sahip Kartal Gölü Tabiatı Koruma Alanı maden ruhsatlıdır. Yine arkeolojik sit gibi kültür varlıklarının yüzde 66’sı maden ruhsatlıdır. Bilindiği üzere; Madencilik faaliyetleri arazinin topoğrafyasını, jeolojik yapısını, su rejimini, yerel iklimi, flora ve faunayı, peyzajı tamamen değiştirmektedir. Açık ocak kömür madenciliği, arazi bozulmasının ve ekosistemlere yapılan müdahalelerin en görünür olduğu madencilik rotasıdır. Açık ocak kömür madenciliğinde, rezervlerin üzerindeki ağaçlar yerden 5 ila 100 metre derinlikte kömür damarına ulaşmak için kesilir. Tarım ve ormancılık faaliyetleri için çok değerli olan ve milyonlarca yılda oluşan verimli üst toprak sıyrılıyor.
“ORMAN EKOSİSTEMİNİN CANLI BİLEŞENLERİ, AĞAÇLARIN KESİLMESİ VE ÜST ÜST TOPRAĞIN SAMANLANMASIYLA ÇOK BÜYÜK YA DA TAMAMEN YOK OLUR”
Orman ekosisteminin tüm canlı bileşenleri, kesilen ağaçlar ve soyulmuş verimli üst toprak ile birlikte büyük ölçüde veya tamamen yok edilir. Sonuç olarak, bu alandaki biyolojik çeşitlilik azalmaktadır. Su tutma işlevi olan bitki örtüsünün ve üst toprağın tahrip olduğu alanlar erozyona maruz kalır. Akbelen ile ilgili hükümet tarafından yapılan açıklamalarda, kamuoyunda ormanların yok edildiği yönündeki itiraza karşın 6-7 milyar civarında fidanın toprakla buluşturulduğu belirtiliyor. Ancak toprakla buluşan fidan sayısı dünyanın hiçbir yerinde ağaçlandırma ve ağaçlandırma kapsamında sayılmamaktadır. Verilen rakamlara okul, hastane vb. kamu kurumlarının bahçelerine dikilen fidanlar, belediyeler tarafından süs amaçlı dikilen bitkiler ve toprağa ekilen her türlü tohum dahildir. Yüzyıllar boyunca oluşmuş ve büyük bir ekolojik sistem barındıran ormanların yok olmasına karşı bir analiz olarak sunmak, en basit haliyle bilimsel olmaktan uzaktır.
Türkiye’nin güç politikalarını kökten değiştirmesi, kaynakları etkin kullanması ve sürdürülebilir yöntemlerle elektrik üretmesi elzemdir. Daha fazla zaman kaybetmeden bazı adımların atılması gerekiyor. Küresel Ayak İzi Ağı, 2023 yılında dünyanın doğal kaynaklarını tüketme hızımızın 2 Ağustos prestijiyle son noktayı geçtiğini duyurdu. Bu da bir yıl boyunca kullanılabilecek doğal kaynakları tamamen tükettiğimiz anlamına geliyor. Global Footprint Network’ün raporuna göre; Türkiye ise 22 Haziran prestijiyle yani yılın ilk 6 ayında yıllık doğal kaynaklarını tüketti. Bu hızlı tüketim oranı, kaynakların sürdürülebilir kullanımının herkes için ne kadar değerli olduğunu gösteriyor.
“ENERJİ POLİTİKALARINDA DÖNÜŞÜM ACİL OLUP ÖZELLİKLE MUĞLA, AYDIN VE BÖLGELERDE YAPILMALIDIR”
Tüm dünyada iklim değişikliğine bağlı sorunların artması sonucunda genel ekonomi ve ticaret politikaları, iklim sorununu dikkate alan ve küresel ısınmayı kontrol eden bir yaklaşımla sürdürülebilir ve kapsayıcı ekonomik büyümeyi sağlayacak şekilde oluşturulmaktadır. 2019 yılında Avrupa Birliği tarafından açıklanan Avrupa Yeşil Anlaşması’na uyum sağlamak amacıyla; Ticaret Bakanlığı Yeşil Uzlaşma Eylem Planı oluşturuldu. 16 Temmuz 2021 tarihli Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’nde Yeşil Uzlaşma Eylem Planı’nın tüm kamu kurum ve kuruluşları tarafından desteklenmesi ve görevlerinin titizlikle yerine getirilmesi gerektiği belirtildi. Yeşil Uzlaşma Eylem Planı’nda saf, ekonomik ve güvenilir elektrik temini yönünde adımlar atılması gerektiği, enerji kaynaklarının ve doğal kaynakların verimli ve çevreye duyarlı bir şekilde değerlendirileceği belirtildi.
Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan 2019-23 11. Kalkınma Planında ülkemizin coğrafi konumu itibariyle iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkeler arasında orta sıralarda yer aldığı belirtilmektedir. Ayrıca ormansızlaşma, çölleşme ve arazi bozulumu ile mücadele çabasında hem yeşil anlaşmada hem de 11. Kalkınma Planında gerekli adımların atılacağı belirtiliyor. Tüm bu düzenlemeler mevzuatta yapılmasına rağmen uygulama bulunmamaktadır. Mevzuatın pratiğe dönüştürülememesi sorunu maalesef burada da devam ediyor. Yeşil dönüşüm sürecinde bölgesel ve ulusal planlar hızla hayata geçirilmelidir. Özellikle Muğla, Aydın ve Denizli gibi kömür madenciliğinin yoğun olduğu bölgelerde güç siyasetinde dönüşüm acilen gerçekleştirilmelidir.
“TÜRKİYE’NİN YEŞİL DÖNÜŞÜMÜ VE AVRUPA BİRLİĞİ’NİN YEŞİL HESABINA UYUMU ÖNCELİKLİ POLİTİKA HEDEFİ OLARAK BELİRLENMELİDİR”
Sosyal ve ekonomik anlamda geçimini kömür madenciliğinden sağlayan vatandaşlarımızın ve işçilerimizin mağdur olmaması çok değerlidir. Bu bölgede binlerce çalışanın aileleriyle birlikte mağdur olmaması için iş imkanlarının yaratılması ve gerekli planlamaların somut olarak hayata geçirilmesi elzemdir. Bölgede son 20 yılda biriken kümülatif kirlilik şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Kömür üretim alanları ve termik santrallerden etkilenen ekosistemlerin rehabilitasyonu için kapsamlı bilimsel planlar hazırlanmalı ve ivedilikle uygulanmalıdır. Kömür tüketiminden kaynaklanan kirlilikten etkilenen vatandaşlarımız için halk sağlığı izleme ve değerlendirme çalışmaları yapılmalıdır.
Bölgedeki termik santraller ve madenler başta olmak üzere tüm termik santraller, kömürü santrale taşıyan ve sonrasında atık bertarafını sağlayan tesislerde ÇED süreçlerine dahil edilerek bütüncül bir yaklaşım izlenmelidir. Kömür madenciliği ve termik santrallerden etkilenen bölgelere kamu bütçesinden tahsis edilen teşvik ve takviyeler, yeşil politikalara, iklim değişikliği ile mücadelede yenilenebilir enerji üretim projelerine ve personelin mağdur edilmemesi için atılacak adımlara harcanmalıdır. Özellikle Muğla için gerçekçi bir iklim değişikliği eylem planı bir an önce hazırlanmalı ve düşük karbonlu sürece adil bir geçiş için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Türkiye’nin yeşil dönüşümü gerçekleştirmesi ve Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatına uyum sağlaması öncelikli politika hedefi olarak belirlenmelidir.
Eldeki verilere göre ülkemizin karbon emisyonu açısından 2053 yılı net sıfır emisyon hedefine ulaşamayacağı görülmektedir. Buna yönelik adımların atılması gerekiyor. İklim değişikliği ile mücadele için fosil yakıtlara dayalı elektrik üretiminden vazgeçmek ve daha yeşil bir Türkiye yaratmak için yer altı ve yer altı kaynaklarımızı korumak, gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzdur.”